26 Aralık 2021 Pazar

Mescid-i Aksa Nerededir / Mehmet Taştan

“Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed'i) bir gece Mescid-i Haram'dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren Allah'ın şanı yücedir (İsra-1)” şeklindeki ayette geçen ‘Mescid-i Aksa’ neresidir?

Kuşkusuz bu sorunun akla ve nakle uygun tek bir cevabı, Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa’dır.  Kadim söyleyişle, Beyt-i Makdis ya da Süleyman Tapınağı olarak adlandırılan mabed ve çevresidir.

Ancak bu cevap, bir kısım ilahiyatçılar tarafından tersyüz edilmeye çalışılmaktadır. Onlara göre, Peygamber bile olsa bir kişinin bir gecede Mekke’den 1500 km uzaklıktaki Kudüs’e gidip gelmesi aklın idrak edebileceği bir şey değildir. Aklı aşan bir şey dine uygun olamaz. Öyleyse, Mescid-i Aksa’yı Kudüs’te aramak beyhude iştir. Bu yer, Mekke yakınlarında aranmalıdır. Hz. Peygamber Taif Seferinden (M.S. 630) dönerken uğradığı Ci’rane’de iki mescit bulunmaktadır. Biri yakındadır, diğeri uzakta… Resul-i Ekrem bunlardan uzak olanda namaz kılmıştır. Uzak mescidin Arapça karşılığı Mescid-i Aksa’dır. Ayette geçen uzak mescit işte burasıdır.

İsra mucizesini inkarla başlayıp, Müslümanların Kudüs hassasiyetini yok etmekle sonuçlanacak olan bu iddianın elbette ki gerçekle uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur. Çünkü;

1.     Mescid-i Aksa'nın Kudüs’te olamayacağı görüşünün kalkış noktası, o günkü şartlarda 1500 km’lik mesafenin gecenin bir kısmında gidilip gelinemeyeceği iddiasına dayanır. Oysa bütün kaynaklarda belirtildiği üzere bu bir mucizedir. Kur’anda beşerî mantıkla izah edilemeyen onlarca mucize anlatılmıştır. Hz.İbrahim için ateşin serin ve salim olması, Hz. Musa için Kızıldeniz’in yarılması, Hz İsa’nın ölüleri diriltmesi bunlardan sadece bir kaçıdır. Bu mucizelere inanıp inanmamak kuşkusuz bir inanç meselesidir. Mucizelere inanmadığını söyleyen bir kişiye ‘niye inanmıyorsun’ demeye kimsenin hakkı yoktur. Ancak mucizelere inanmayan birinin de aykırı görüşlerini ileri sürerken bilimsel temellere dayanması, afaki sözler söylememesi gerekir. 

2.     Ayette geçen, “Mescid-i Haram'dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren” ifadesindeki her iki yer için yapılan tanımlamanın ya sıfat ya da isim olması gerekir. Mescid-i Haram’ın isim olduğunda kuşku bulunmadığına göre, ‘Mescid-i Aksa da bir sıfat değil, özel isimdir. Bu nedenle ‘Mescid-i Aksa’ ibaresinin, Ci’rane mevkiinde bulunan uzak mescit anlamında bir sıfat olduğu iddiası ayetin mantığıyla bağdaşmaz.

3.     İsra mucizesi, Hz Peygamber Mekke’deyken (M.S.621) gerçekleşmiştir. O tarih itibariyle Müslümanların Mekke’de can güvenlikleri olmadığı için açıktan ibadet edebilecekleri bir mescitleri de yoktu. Müşriklerin baskı ve işkenceleri nedeniyle Habeşistan’a hicretler yapılıyor, Mekke’de kalanlardan Hz. Hamza, Hz Ömer gibi birkaç sahabe dışındakiler Müslümanlıklarını gizlemek zorunda kalıyorlardı. Hal böyleyken, miraç hadisesinin gerçekleştiği 27 Recep 621’i takip eden günlerde inen bu ayette geçen ‘Mescid-i Aksa’ ile kast edilen yerine Ci’rane’deki uzak mescit olduğunu söylemek, ayetin indiği tarih itibariyle olmayan bir mescidin varlığından söz etmektir. Tarihsel kronolojiyi bilmemektir. Zira Ci’rane’deki mescit en iyi ihtimalle Hubeybiye barışından sonra yani 628 tarihinde inşa edilmiştir. O ayetin nüzulundan, en az yedi yıl sonra inşa edilecek bir mescidin kastedildiğini söylemek, Hz Peygamberin, 621'de olmayan bir mescide gece yolculuğu yaptığını ve yine ayetin de o tarih itibariyle olmayan bir mescidi, "Mescid-i Haram" olarak adlandırıldığını ileri sürmektir. 

4.     Ayette Mescid-i Aksa, çevresi bereketli ya da mübarek kılınan yer olarak tanımlanmıştır. Eğer bu şaz düşüncenin iddia ettiği gibi Mescid-i Aksa, Ci’rane’de olsaydı, Müslümanların Kur’anda ismi geçen İbrahim’in makamında (Ali İmran-97) namaz kılmak için yarıştıkları gibi, altında Hz.Peygambere biat yapılan Rıdvan ağacını ziyarete koştukları gibi, kustallığı ayetle sabit olduğu için Ci’rane’nin de bütün Müslümanlarca önemsenmesi ve tarih boyunca yoğun bir ziyaretçi akınına uğraması gerekirdi. Oysa Cirane’ye yönelik özel bir teveccüh hiçbir zaman olmamıştır. Ne peygamberin hayatında ne de ondan sonra… Çünkü vahyin tanımladığı etrafı mübarek kılınan yer Ci’rane'de değildir.

5.     Ayette Mescid-i Aksa, çevresi “bereketli” kılınan yer olarak tanımlanmıştır. Bu tanıma uyan, Kudüs yemyeşildir. Her tarafı üzüm, portakal, zeytin ve hurma ağaçlarıyla doludur. Cirane ise çölün ortasında kıraç bir vadidir, bereket nişanesi sayılabilecek hiçbir ürün yoktur.

6.     Kuran’ın anmaya değer bulduğu yer isimleri, Babil (Bakara-102) Şehirlerin Anası -Mekke- (Enam-92), Mekke’nin göbeğinde (Fetih-24) Yüzbin ya da daha çok kişinin yaşadığı şehir Ninova (Saffat-147), Benzeri olmayan İrem Şehri (Fecr-7) örneklerinde görüldüğü üzere hep belli vasıflarıyla öne çıkmış şehirlerdir. Dini açıdan kutsal bir nitelik arz etmeyen ya da tarihsel olarak belli bir vasfı olmayan mekanlarda gerçekleşen hadiseler, arim seli (Sebe-16) cumartesi maymunları (Bakara-65) bahçe sahipleri (Kalem-17) örneklerinde olduğu gibi yer ismi verilmez yalnızca hadise anlatılır.

Ayetin indiği tarih itibariyle Mescid-i Haram müstakbel kıble, Mescid-i Aksa ise mevcut kıbledir. Mescid-i Haram’ın bilinen inşası Hz. İbrahim tarafından gerçekleştirilmiştir. Mescid-i Aksa’nın bilinen inşası Hz.Süleyman tarafından gerçekleştirilmiştir. Yani her iki mabedin ustası birer peygamberdir. Bu itibarla isimleri yan yana zikredilen iki mescit arasında benzerlik vardır. Buna karşılık, Mescid-i Haram’la Cirane’nin yanyana zikredilmesini gerektirecek hiçbir tarihi uyum ve dini anlam yoktur.

7. Hz. Peygamberin Mescid-İ Haram’dan, Mescid-i Aksa’ya götürülmesini anlatan  birinci ayeti takiben 2. Ayette Hz. Musa’nın İsrail oğullarına rehber yapıldığı anlatılmaktadır. Hz. Musa, İsrailoğullarını Mısır’dan Kızıldeniz’in yarılması mucizesiyle çıkarıp, Kudüs’e taşımaya çalışan peygamberdir. 4. Ayette İsrailooğullarının yeryüzünde iki kez fesat çıkaracakları ve devamında yurtlarından çıkarıldıkları yazılıdır. Nitekim İsrailoğullarının M.Ö.587’de Nebukatnezzar tarafından Kudüs’ten çıkarılıp Babil’e götürüldükleri, yıllar sonra şehre geri döndükleri; MS.70’de Roma İmparatoru tarafından yer ile yeksan edildiklerinde ihtilaf yoktur. Bu sürgünler sırasında Süleyman Tapınağının yıkıldığı, geriye sadece bugün adına Ağlama Duvarı denen batı duvarının temellerinin kaldığı tarihi kayıtlarla sabittir. Yani bu ayetler arasındaki konu bütünlüğü ve tarihi veriler içinde Cirane’ye yer bulmak mümkün değildir.

8.     Kudüs’te bulunan mabedin Süleyman Tapınağı ya da Beyt-i Makdis olarak adlandırılması nedeniyle bu yerin Mescid-i Aksa olmayacağı iddia edilmektedir. Bir kişi ya da şehrin farklı kültürlerce değişik isimlerle anılması, farklı kişi ya da şehirlerden söz edildiği anlamına gelmez. Aksi görüş, Tevrat’ta Faran, İncil’de Ahmet adıyla anılan peygamberin Hz.Muhammed olmadığı sonucuna götürür. O yaklaşıma göre, Tevrat’ta Jaruselam olarak adlandırılan şehir de Kudüs değildir.

9.     Hadis’te, Mescid-i Aksa’nın Mescid-i Haram’dan kırk yıl sonra yapıldığı bildirilmiştir. Mescid-i Haram’ı inşa eden Hz İbrahim’in MÖ.2200’lerde, Mescid-i Aksa’yi inşa eden Hz.Süleyman’ın MÖ.900’lerde yaşadığı belirtilerek hadiste zikrolunan Mescid-i Aksa’nın inşa tarihi itibariyle Kudüs’te olmasının mümkün olmadığı belirtilmektedir. Bu çok ucuz bir yaklaşımdır. Bilimsellik iddiasıyla yola çıkan bir ilahiyatçıya da hiç yakışmamaktadır. Zira zikrolunan hadis, “İnsanlar için yeryüzünde kurulan ilk ev, Mekke'de bulunan mübarek ve alemler için hidayet kaynağı olan Kabe'dir” (Âl-i İmran-96) şeklindeki ayetle birlikte okunduğunda yapılan yorumunun anlamsızlığı kolayca ortaya çıkmaktadır. Çünkü, ayet, Kabe'nin yaşının Hz Adem'e yakın olduğunu göstermektedir. Bu nedenle son dönem peygamberlerden biri olan Hz İbrahim’in Kabe’yi yeniden inşa ettiği tarihi esas alıp, Mescid-i Haram’la (MÖ 2200) Süleyman Tapınağı (MÖ 900) arasındaki yaş farkının bin yıldan fazla olduğunu söylemek anlamsızdır. 

10.  619-624 tarihleri arasında Müslümanların, Mescid-i Aksa’ya doğru dönerek namaz kıldıkları sabittir. Bu durumu gören Yahudiler, “madem bizim kıblemize dönüyor, neden bizim dinimize dönmüyor” şeklindeki sözlerle Peygamber efendimizi üzmüşlerdir. Bunun üzerine Resul-i Ekrem, Kıblenin Kabe’ye çevrilmesi için Allah’a dua etmiş, Selemeoğlu Mahallesinde sahabeye namaz kıldırdığı sırada gelen “artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir” (Bakara-144) şeklindeki ayetin hükmü gereği, yönünü kuzeyden güneye, yani Kudüs’ten Mekke’ye doğru dönerek namazı tamamlamıştır. 180 derecelik açıyla gerçekleşen dönüş nedeniyle o yere sonradan yapılan camiiye “iki kıbleli mescit” anlamına gelen Kıbleteyn Mescidi adı verilmiştir. Şayet, Müslümanların ilk kıblesinin adı Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa değilse neydi? Müslümanlar ilk kıblelerine ne ad veriyorlardı? Dört buçuk yıl boyunca kıble olarak kullandıkları yerin hiçbir adı yok muydu? Bir yerdeki mabedin sonradan yıkılması, o yere mescid demeye engel oluyorsa, MS 70 yılında Titüs tarafından yıkılan Beyti Makdis’in arsasına dönülerek niye yıllarca ibadet edildi?

11.  İlk kıblemiz olan “Mescid-i Aksa” şayet Cirane’de olsaydı, namazdaki yön değiştirmenin 180’lik açıyla değil, sadece 5 derecelik bir açıyla olması gerekirdi. Çünkü Cirane Mekke’nin hemen yanı başında 25 km uzaklıktdır.

12.  Mekke ile Kudüs arasındaki mesafenin 1500 km olduğu içinde gecenin bir kısmında gidilip gelinemeyeceğini söyleyenler Mekke ile Cirane arasındaki mesafenin 25 km olduğunu,  gidiş ve dönüşü 50 km olan yolun gecenin bir kısmında yürünemeyeceğini göz ardı etmektedirler. Dahası haritaya bile bakmaktan üşenip, o mesafenin 9 km olduğunu iddia etmektedirler.

    Bütün bunların üstüne şunu söylemek gerekir ki, anlatmak görmek gibi değildir. Mescid-i Aksa’nın neresi olduğunu anlamak için, Kudüs’ü bir kere görmek, Kubbettüs Sahra ve El Aksa Camii’ni de içine alan 144 dönümlük o kutsal beldenin toprağını koklamak, iki rekât namaz kılmak yeterlidir.

    Aykırı fikirler ileri sürmek, dikkat çekmek ve akılda kalmak için iyi bir yöntemdir. Ancak bunu yaparken vebalsiz ve zararsız alanları seçmek gerekir. Bu durumu gözetmeden atacağımız adımlar, uç bir düşünce olmaktan çıkar, Siyonizme hizmet eder.